Yazar: 16:29 Bilim, Köşe Yazıları, Manşet Haberler • Bir Yorum

Diyarbakır Kalesi

DİYARBAKIR SURLARI VE ON GÖZLÜ DİCLE KÖPRÜSÜ

 

Anadolu’nun her tarafında eski uygarlıklarla ilgili izler bulmak zor değildir. Eski uygarlıklarda insanlar, nasıl yaşadıklarını ve korunmak adına neler yaptıklarını gerek çalışmaları ve gerekse tabletlere, dikili taşlara, mezar odalarına, tapınak duvarlarına işledikleri metinlerle günümüze aktarmayı başarırlar..Korunmak adına kentlerin etrafını surlarla çevirmiş, bu surlarda burçlar ekleyerek bir anlamda askeri birliklerin denetimindeki noktalar şeklinde göstermişlerdi. Hattuşaş’ın, Malatya’nın Diyarbakır’ın etrafındaki surlardan sonraki dönemlerde Bizanslılar tarafından İstanbul’un etrafında yaptırılan surlar da koruma amaçlı bir şekilde yapılmışlar. Irak’ta Nebukadnezar’ın Babil surlarıyla Çinli İmparatorların, Tatarların saldırılarından bıktıkları için imparatorluğun sınırlarında yaptırdıkları Çin Seddini geçiştirmemek gerekiyor. Hayranlıkla bakakaldığımız bu surların arasında siyah bazalt taşlardan yapılmış Diyarbakır surları çok şeyler anlatırcasına sessizce Dicle’nin akışını seyretmekte. Dicle nehri ve Diyarbakır: Düşüncede yer edinmiş önemli iki konum. İkisi de tarih sahnesinde çeşitli uygarlıklarla iç içe olmuş, savaş sahnelerine tanıklık etmiş. Dicle nehri Fırat nehriyle birlikte “iki nehir arasındaki bölge”ye ad olmuş; düşüncede efsaneleşmişler. Fırat, Dicle ve Diyarbakır; efsaneleşmiş bir üçlü, efsaneleşmiş tapınaklar ve dinsel mekanlar gibi kutsal olmuş konumlar olarak hala insanları kendi cazibelerine kilitlemektedirler. Bu cazibeler karşısında insanların bölgeye çok farklı bir pencereden bakmasına, eğilip kutsal oluşuna yükselirler. Diyarbakır’ın etrafında altın bir bilezik gibi çevrelenen surların M.S.349 yılında Roma İmparatoru II Constantinus döneminde restore edilerek korunmasına devam edilmiştir. 367-365 yılları arasında da batı surlar yıktırılarak yerine Urfa kapsıyla Mardin kapılarına uzanan bölümler yaptırılmıştır. Surlarda kullanılan taşlar kesme bazalt taşlarından yapılmıştır. Yapım tarihi henüz belirlenmemiş olan Diyarbakır Surları Artuklular, Akkoyunlular, Selçuklu ve Osmanlı döneminde restorasyonu yapıldığı gibi günümüzde de bir dizi restorasyonlar görmüştür. Ancak yapılan restorasyonların tümünde surların kendi yapılış özelliğinden uzaklaştırılmış olduğu ve yıkılan yerlerdeki taşların bir şekilde ev yapımlarında kullanıldığı gibi 10 gözlü olarak adlandırılan Dicle nehri üzerindeki köprü inşaatında da kullanıldığı görülmektedir. Bilinçsiz restorasyonlar yüzünden surlar kahredici bir görünüm sergilemektedir. Surlara yakın Dicle nehri üzerindeki Köprü “On gözlü köprü, Dicle köprüsü, Silvan Köprüsü, Mervani Köprüsü” adlarıyla da bilinmektedir. Köprünün yapımıyla ilgili kaynaklarda bazı önemli bilgiler yer alır. Bu bilgilerden bazıları VI’ncı yüzyılda I Anastasias döneminde yapımına başlandığı ifadesidir. M.S.974 yılında Bizans İmparatoru Juannes Tzimisces tarafından kuşatma sırasında çoğu yerlerin yıkıldığı belirtilir. Emevi halifesi Hisam döneminde onarım gören köprünün en detaylı restorasyonu M.S.1065-1067 yılları arasında Mervani beyi Nizamüddin Nasr döneminde yapıldığına işaret edilir. Köprünün yapım tarihlerine bakıldığında surların yıkılan bölümlerinde elde edilen taşlarla restorasyonun bilinçsiz yapıldığına tanık olmaktayız..Yapım tarihi belli olmamakla beraber surların Huriler döneminde yapımına başlandığı tahmin edilmektedir. Ancak kesme bazalt taşlardan yapılan surlarda taşların üzerinde bulunan bazı çizgisel sembollerin bulunuşu ve surlara ait olup da köprü inşaatında kullanılan taş üzerindeki aslan kabartma figürünün bulunuşunu surların yapımına çok eski tarihlerde başlandığına işaret olarak düşünmekteyim. Özellikle Hititlerin dağılmasından sonra güneye göç eden yeni Hititlerin de bu surlar içinde yaşamış olacakları akla gelen bir varsayım olabilir.. Köprü bölgeye egemen olmuş kent krallıkları ve imparatorluklar tarafından restore edilirken; konumundan uzaklaştırılmış ve bazı kabartma taşların yer değiştirilerek başka alanlara kaydırıldığı görülmektedir. Siyah bazalt taşlardan yaptırılmış surlar; Bizanslılar, Abbasiler, Mervanlılar, Selçuklular, Artuklular, İnallılar, Nisanlılar, Eyyubiler, Akkoyunlular ve Osmanlı dönemlerinde restorasyon görmüştür. Ancak belgelerde Bizansılılardan önce köprünün varlığı olmasına rağmen restorasyonuyla ilgili aydınlatıcı bilgilere rastlanmamaktadır. İşte bu belgesizlik nedeniyle Diyarbakır’ bölgesinde bulunan Lulubulara saldırıya geçen bir Naram-sin karşımızda durmaktadır…Naram-sin dördüncü Akkad(Agade) kralıdır. Surların restorasyonlarını yapan uygarlıklar kendilerinden olan bazı önemli sembolleri taşları kazıyarak günümüze aktarmayı başarırlar…Surlarda bulunan bazı önemli süslemeler de Güneş, Yıldız, Çift başlı kartal, Aslan, kaplan, boğa, At ve akrep gibi objeler görülmektedir…Surların Diyarbakır’a yakın olan Karacadağ’dan getirtilen bazalt taşlardan yapıldığı da akla Mezopotamya’daki taş işçiliğini getirmiştir. Uzunluğu 5.700 metre, yüksekliği coğrafik duruma göre 8 ile 12 metre, genişliği de yine 3 (ya da 4) metre civarında ölçülmüştür. Bazalt taşlardan yapılmış surlar üzerinde çeşitli geomotrik şekiller kullanılmıştır. Bunlar daire, dörtgen, beşgen, altıgen şekillerindedir. 5.700 metre boyunca da surlara çok farklı bir hava kazandıran korunma amaçlı 82 burç yapılmıştır. Surlarda Dağ Kapısı (Harput Kapısı), Urfa Kapısı (Rum veya Halep Kapısı), Mardin Kapısı (Tell Kapısı) ve Yeni Kapı (Dicle Kapısı) adının verildiği dört kapı bulunmaktadır..5.700 metrelik surların derin sessizliği Diyarbakır coğrafyasının önemli bir ticaret sahası olduğu fikrini akla getirmektedir. Surların önemini kapılarda arayan bazı araştırmacılar kentin korunması adına yapılan bir çalışma olduğuna tanık olurlar…Güneşin doğuşuyla sabahın erken saatlerinde kapılar açılır akşam güneşin batışıyla yeniden kapılar kapanmıştır..Kapılar kapandıktan sonra kaleden ne dışarı çıkılır ve ne de içeri girilirdi…Surları dolaştıkça ilginç çalışmalar göze çarpmaktadır. Restorasyon sırasında Dağ kapısı(Harput kapısı) adı verilen yerde Roma İmparatoru Valentininaus’un Latince, Bizans İmparatoru Teodosius II’nin Grekçe(eski Yunan) diliyle yazılmış kitabeleri bulunur. Ayrıca Abbasilerle Mervanilerin de bu kapıda yazıtları bulunmaktadır. Mardin kapısı denilen yerde isyancıların barınmasını önlemek adına halife Murtezid Billah surların güney tarafını yıktırır. Mardin kapısı’nın(tell kapısı) Murtezid Billah tarafından restorasyonu yapılırken bir yazıt yazılır ve bu yazıtta 909-910 tarihleri de dikkat çekilerek veziri Ali bin Muhammed’in çabalarıyla, Cerceralı İshak oğlu Yahya’nın kontrolu altında Cemil oğlu Diyarbakırlı mühendis Ahmet tarafından onarıldığı yazılmıştır. Dicle kapısı(yeni kapı) 1240-1241 tarihleri arasında Bizans döneminde basık kemerli tek giriş şeklinde yapılmıştır. Batı yakasında bulunan üç girişli Urfa kapısı(Rum kapısı) M.S.V yüzyılda yapılmış olduğu tahmin edilmektedir. Kapı üzerindeki bir yazıtta Artuklu döneminde Sultan Mehmet tarafından onarıldığı ve üzerinde insan ve hayvan figürlerin yer aldığı demir kapının eklendiği ifade edilmektedir. Bu kapıları Osmanlılın askeri amaçlı kullandıkları görülmektedir. Surlardaki kale burçlarından “Yedi kardeş, Evli beden, Nur, keçi, Kral kızı ve akrep burçları” önemli onanlardır. Selçuklular döneminde yapılan restorasyonlardaki kitabeler daha çok Nur kapısında bulunmakta..Artukluların kitabeleri de yedi kardeş, Evli beden burçlarıyla Urfa kapı ve iç kale de bulunmaktadır. Eyyubiler döneminde surların Hindibaba kapısı ile dağ kapısı restore edilmiştir. Surlarda Eyyübilere ait olduğu görülen yazıtlar gerçeği yansıtmaktadır.

 

 

1930 yılında sözde kentin havasını engelliyor, hava alınabilinmesi için dönemin Diyarbakır valisi surları birkaç yerden yıktırmaya başlar..Ancak 1932 yılında Diyarbakır’a gelen Prof.Dr.Albert Gabriel ve kentin ileri gelen aydınlarının çabalarıyla yıkım durdurulmuş ve surların çoğu bölümü kurtarılmıştır.

 
Surlarda yerinden sökülen ve göze çarpan motiflerin izleri

 

 

Kentin etrafında yarım halka şeklinde uzanan surlarda çeşitli sembollerin göze çarptığı görülür. Sembollerden Aslan, Akrep, Boğa-Öküz, Yırtıcı kuşlar, Hayvan Figürleri, Kadın figürü, el figürü, At figürleri görülür. Bunların neden yapıldığı ve ne amaçla kullanıldığı henüz bilinmemektedir. İnsan başlı gülen aslan figürleri çok anlamlı olmasına rağmen henüz ne amaçla ve kimler tarafından konulduğu bilinmiyor. Ulu beden, Nur burcu, Yedi Kardeş, Melikşah burcu, Eyyubi burcu (Akrep burcunun yanı) İç kale saray girişi, Dağ kapı, Mardin kapı, Urfa kapı kısımlarında kabartmalar yer alır. Eyyubi burcunda elinde bir akrep ve bağdaş kuran bir insan kabartması bulunur. Burçlar dışında bazı yerlerde aslan ve yakaladığı hayvanı temsilen kabartma şeklinde yapılmıştır..Aslan figürlerini Hurriler çok kullanmışlardı..Büyük olasılıkla surlar, Hurilerin mimarları tarafından tasarlanmıştır. Özellikle Urfa Kapı, Melikşah Burcu, Nur Burcu, Ulu Beden, Yedi Kardeş, Dağ Kapı’da yırtıcı kuşlar resmedilmektedir. Bu kabartmaların yanında kuşlar ve güvercinlerin de resmedildiği görülür. Üzerlerinde giysi olmayan iki kadın figürü de tartışma getirmelidir. Bölgede fırtına gibi esen Hititlerin, sessizce imparatorluk olan Urartuların varlığı büyük olasılıkla Diyarbakır surlarına kadar dayanmaktadır. Onlar da surlarda değişiklik yapmış ve bazı ilaveler eklemişlerdi.

 

 

Taşların üzerindeki alçak kabartma figürler surların Hurriler(Subartu) tarafından yapımına başlandığını ispatlamaz. Eğer Naram-sin Diyarbakır surları önüne heykelini diktirdiyse bu surların çok daha eski tarihlere ait olması beklenmektedir. Çünkü Naram-sın, Hurilerin varlığı henüz ortaya çıkmamışken Diyarbakır’a gelir. Naram-sin(Ya da Naram-suen) M.Ö. 2557-2520 tarihleri arasında egemenlik yapmıştır. (Bazı kaynaklarda egemenlik tarihi M.Ö. 2254-2218 şeklinde de ele alınmıştır.) Son arkeolojik incelemelerde Naram-sin’in Akkad(Agade) hanedanlığının dördüncü kralı olarak tanımlanmıştır. Maniştuş’un (Man-Ishtishu) oğludur. 56 yıl krallık yaptığı belirtiliyor. Babasının yerine krallık tahtına geçti. Sami İmparatorluğun kurucusu Sargon’un yeğenidir. Sargon’dan sonra bir süre onun yarım bıraktığı askeri savaşları devam ettirdi. Zagros dağlarına inen göçebe Lulubeleri geri püskürtmeyi başardı. Hatta Akdeniz ve Toros’a kadar çoğu yerleri kuşattığı ifade edilir. Bazı kaynaklarda Ekur’u kirleten kişi olarak biliniyor. Suç işlediği belirtilerek, Agade’nin lanetlenmesi eserinde adında sıkça söz edilir. Kaynaklar, Naram-sin’in “barış kapısı” olarak ne zaman yapıldığı bilinmeyen bir yapıyı baltasıyla yıktığı şeklinde ifadelere yer vermiştir. Barış kapısı Nippur’un barış kapısı olarak biliniyor. Kral ile ilgili bir zafer steli (dikilitaş) Susa kentinde bulunmaktadır. Egemenliğini Ermenistan sınırına kadar genişlettiği anlatılır. Diyarbakır kentinin bulunduğu yerde ise heykelini diktirmiştir. Mısırlı Menes’in ülkesi olduğu öne sürülen Manium’u istila ederek ganimetlerle Sümer’e dönmüş olduğu şeklinde açıklamalar var. Kendisini Agade tanrısı olarak gösterip “Dört bucağın kralı” şeklinde de en büyük kral olduğunu belirtmiştir. Ancak doğudaki dağlardan Sümer topraklarına giren istilaci Gutiler tarafından yenilmekten kurtulamamıştır. Naram-sin’den kısaca söz ettikten sonra Hurilerden de kısa bir kesit vermenin yararlı olacağını düşünmekteyim. Huriler, Urartuları oluşturan bir beylik. Yaklaşık M.Ö.1500-1250 yılları arasında Anadolu’da yaşamış oldukları belirtilen ve başka bir krallığa bağlı olmayan özgür bir krallıktır. Hititlerin doğu bölgesindeki tehlikeli düşmanlarından biri olan Huriler Sümer dinsel geleneğinin takipçisi olarak Harran Ovası’nda oldukça etkili oldular. Bunlar Geç Hitit döneminin yıkılışından sonra dağılan halkların güney ve güney doğuya yerleşerek yaşam alanlarını yaparken, Huriler dağlık bölge olan Van çevresini vatan olarak ilan etmeyi başarmışlardı. Onların dağlık bölgede krallığa geçmelerinden sonra Asur kaynaklarında “Nairi ülkesi” (ya da “Nairi Krallığı”) şeklinde tanınmaya başlarlar. Hurriler ya da bir başka deyimle Nairiler; Asurluların inanılmaz yıldırıcı baskılarından kurtulabilmek için aynı soydan olan diğer aşiretlerle birleşerek daha da güçlü bir konuma gelirler. Onların Asur baskılarından kurtulmaları Anadolu bölgesinde yaklaşık 300 yıl egemenlik yapacak olan Urartu Devleti’nin kurulmasına neden olurlar.. Bu beylik, Akkad metinlerinde “Subari-Suri” adıyla tanınmaktadırlar. Tel Amarna tabletlerinden birinde “Subari” dilinin kullanıldığı söylenmektedir. Tablet Mitanni Kralı Tuşşarta tarafından yazılmıştır. Araştırmalar, Huriler hakkında ilk bilgilerin M.Ö.3000 yıllarında günümüzdeki Mardin ili bölgesinde bir halk olduğunu gösteriyor. Hurilere ait olduğu ifade edilen Urkis kentinde yapılan kazılarda bir tapınağın kuruluşuyla ilgili bir belge bulunur ve Laouvre Müzesi’nde koruma altına alınır. Bazı kaynaklarda da (Yaklaşık M.Ö.2000 civarı) küçük beylikler halinde yaşamış oldukları ifade edilmektedir. Sonraları ise Mitanni adlı bir devleti kuran beylikler olarak ortaya çıkarlar. Merkezi bölgeleri ise Kerkük, Urfa, Diyarbakır, Mardin olarak incelenir. Kerkük bölgesindeki yerleşim merkezleri ise Tell-Feheriye, Şagar, Bazar ve Tell Brak’tır. Bazı kaynaklarda da Hurilerin M.Ö.2350-2150 tarihleri arasında ortaya çıkmış olabilecekleri belirtilir. Naram-sin ile Hurrilerin tarihsel döngülerinde Diyarbakır kalesiyle ilgili ipuçları vermektedir. Bunların yeni incelemelerle ortaya çıkacağına tanıklık etmekten öteye gidemeyeceğimiz bir düşünce surların ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı fikrini ortaya koyacaktır.

 

 

Kaynaklarda Diyarbakır coğrafyasında egemenlik yapmış uygarlıklar “…Sümerler, Akadlar; Babiller, Komuklar (Kumuklar), Asurlular, Tiglat Plasar, Mildişler, Kurhiler, Kımriler, Medyalılar, Elamlılar, Lidyalılar, Persler, İskender Dönemi, Selösitler, Partlar, Trajan Dönemi, Dört Halife Dönemi, Emevi-Abbasi Dönemi, Şeyhoğulları, Handanoğulları, Büveyhoğulları, Eyyubiler, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Karakoyunlular, Hurriler (Subartu), Hitit, Hurri-Mitanni, Aramiler, Asur, Urartu, İskit, Medler, Pers, Büyük İskender (Makedonya-Helen), Selevkos, Partlar, Büyük Tigran, Roma, Bizans, Araplar (Bekr Bin Vail Kabilesi), Emevi, Abbasi, Şeyh Oğulları, Hamdaniler, Büveyhoğulları, Mervaniler, Büyük Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyubiler, Anadolu Selçukluları, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar..” şeklinde bir sıralamayla anlatılır. Saray içi entrikalar Diyarbakır bölgesinde savaşların olabileceğini körükler. Sasaniler yaklaşık 30 bin askerin feda edildiği bir saldırıyla kenti ele geçirir. Bilinmeyen bir tarihte yapımına başlanılan Diyarbakır surlarının M.Ö.3000 yılına entegre edildiği yazılmaktadır. Bir başka tarihçi olan Fransız R.Grousset Hurilerin kenti olduğunu ileri sürdüğü Diyarbakır’ın M.Ö. 2000 civarında surlarla çevrili bir kent olduğunu ileri sürer. Aramilerin Bit-Zamanı kabilesi tarafından M.Ö.9 yüzyılda kuşatılan kent onarılıp başkente dönüştürülür.
Diyarbakır Kalesi Fresk

 

 

Naram-Sin ne aramıştı Diyarbakır’da?

Naram-Sin

Kaynaklarda Diyarbakır surlarının yapılış tarihi belirtilmemiş olsa da yaklaşık 9000 yıla entegre edildiği görülmektedir. Köprünün M.O. 3000(ya da 4000) yıllarında Hurriler tarafından yapılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Surları ölçenlerin uzunluk bağlamında Çin Seddi, Antakya ve İstanbul surlarından sonra uzunluğuyla ve üzerindeki kabartma sembolleriyle varlığını koruduğu belirtilmektedir. (Bazı kaynaklarda Naram-sin’in egemenlik tarihi M.Ö. 2254-2218 olarak ele alınmıştır.) Son incelemelerde Naram-sin’in Agade hanedanlığının dördüncü kralı olarak tanıtılmıştır. Naram-sin Anadolu’da etkin olan kent krallıklarına karşı çeşitli savaşlar yapar. Bir yazıtında ”…Bana karşı bütün memleketler isyan ettiler. Guşua kralı Anmarailu, Pakki kralı Bumanailu. Ulluwi (Ulamla) kralı Lupanailu, sonra kral İnmipailu II. Hatti Kralı Pampa, Kaniş kralı Zipanı, kral Nur-dagan. Ammuru kralı Huwaruwaş, Paraşı kralı Tişenki. Armanu kralı Mudakkina, Sedirdağları kralı İşqippu. Larak kralı Ur-Larak, Nikku kralı Ur-banda. kralı İlşu-nail, Kurşaura kralı Tişkinki. Toplam 17 kral, ki onlar savaşa girdiler ve ben onları vurdum. Hurrilere karşı bütün orduyu seferber ettim ve sonra (tanrılara) şarap takdim ettim…” şeklinde ifadelere yer verir. Kısıtlı ifadelerle Naram-sın’in yaşadığı tarihsel moda döndüğümüzde Diyarbakır coğrafyasında bulunan surların acaba o dönemlerde var mıydı? sorusu akla gelir. Yazıtta Naram-sin’in Hurrilere(Subaru)karşı giriştiği bir savaşı kazandığı belirtilmektedir. Muhtemelen Diyarbakır bölgesindeki Hurrileri yenerek heykelini diktirir..Bu yazıttaki bilgilerle surların Huriler döneminde var olduğu ortaya çıkmaktadır. Naram-sin’in Hurrilere karşı yaptığı ataklardan yıllar önce ilk Huri krallığının olma fikri de ortaya çıkmaktadır. Hurrilerin ataları tarafından başlatıldığı tahmin edilen Diyarbakır surlarındaki aslan kabartmalarının sembolik durumları Hurrilerin resim sanatını çağrıştırır. Akkad hanedan kurucusu Sargon I’in kuşatamadığı Diyarbakır surlarını Naram-sin kuşatır ve kendinden övgülerle söz eden dikilitaşlarla heykelini surların giriş kapısına diktirir.

 

Yazar: Ali Narçın

 

 

Diyarbakır Kalesi Ali Narçın
Dr. Süleyman Efe ve Dr. Mehmet Veysi Bahadır.

(Visited 277 times, 1 visits today)
Kapat
Yandex.Metrica