Barnabas Kilisesi, Gerçek İncil, “Askeri Tatbikat” ve Bir Cinayet
“Ben Kıbrıslı Barnabius. Tesbihe layık alemlerin Rabb’inden bir bütün olarak, Ruh’ul Kudüs (Cebrail) ile Meşaha’ya (Mesih’e) vahiy edilen bu kitabı tıpkı İsa’dan duyduğum gibi, sadakatle, 48. Gök yılları sonunda dördüncü nüsha olarak yazıyorum.”
1983 kışında, Hakkari’de bir mağarada bulunan ve bugün bir kozmik odada gizlenmekte olan kitap, bu sözlerle başlıyordu…
(Kamuoyunda bu kitabın 1981’de bulunduğu bilinmektedir ama bu tarih yanlıştır; doğrusu 1983’tür.)
Onu ilginç kılan ise günümüzden iki bin sene önce Hz. İsa’nın vahiy kâtibi Aziz Barnabas tarafından yazılmış olması ve diğer bütün İncillerden farklı olarak Hz. İsa’nın konuştuğu dil olan Aramca olarak kaleme alınmasıydı.
Bu dördüncü nüsha, Genelkurmay Başkanlığının Beşiktaş’taki gizli ofisinde, antik diller uzmanı Prof. Hamza Hocagil tarafından incelendi ve kısmen Türkçeye tercüme edildi. Dinler tarihini -dolayısıyla da insanlık tarihinin akışını- değiştirebilecek bu kitabın, gizli tutulması şimdilik bir devletler politikası…
6 Temmuz 1996’da makineli silahla taranarak öldürülen Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı da onlardan biri olabilir miydi? Çünkü şüpheli ölümünden kısa süre önce, Aziz Barnabas’ın mezarının bulunduğu kilisede çok garip bir olay meydana gelmişti. Adalı, sormaması gereken soruları sormuştu.
Kilisede yaşanan gariplik:
14 Mart 1996 gecesi Kıbrıs’ın Mağusa şehrinin dışında, Salamis adı verilen bölgede bulunan Barnabas Manastırı ve Etnografya Müzesinin kapısı çalındı.
Bu manastır adeta kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdeydi…
Bu yüzden görevliler gece vakti “kim geldi”, “neler oluyor” diye paniğe kapılarak kapıyı açtıklarında 13 tane silahlı adamla karşılaştılar…
Manastır yerleşkesinde bulunan kilisenin
dıştan görünümü
Manastırın çevresinden bir görünüm
Buraya ulaşmak için uzun bir kara yolculuğuyla
Mağusa’ya geldik ve oradan da ancak özel araç
tutarak manastıra ulaşabildik. Burası toplu
taşımanın bile bulunmadığı bir yer. Turistler ise
acentelerinin sağladığı özel tur otobüsleriyle
buraya gelebiliyor.
Burası günümüzde bir müze olarak hizmet veriyor. Manastır özelliği ortadan kalkmış. Burada herhangi bir din görevlisi de bulunmuyor.
Manastırın dışında keşif turu atarken
Güvenlik görevlilerinin, bu manzara karşısında korku ve şaşkınlıkları daha da arttı. Kapıyı çalan adam “Biz askeriz. Sadece karşıdaki kilisede (küçük mezar kilisesinde) bir tatbikat yapıp gideceğiz. Sakin olun.” dedi.
Güvenlikçilerin yapabileceği bir şey yoktu. Kaşla göz arasında, adamların geldiği araçlardan birinin plakasını almaktan başka… Bu araç, beyaz Renault Toros marka bir arabaydı ve plakası 12 CV 675’ti. Sonra içeride beklemeye başladılar.
Manastırın karşısında, yaklaşık 30-40 metre
uzağındaki küçük mezar kilise.
Gelen ekip Barnabas’ın lahit mezarının bulunduğu mağaraya indi ve burada bir kazı yaptı.
Barnabas’ın Lahit Mezarı
Lahitin üzerine bez örtülmüş. Bezin altında
büyük bir mermer lahit kapağı var. Ancak
dört beş adamın halatlarla yerinden
indirebileceği kadar ağır bir kapak.
Kilisenin içine girdikten sonra inebildiğiniz
yeraltı mağarası.
Aradan birkaç saat geçtikten sonra iddiaya göre, gelen ekip, bir sandıkla birlikte oradan ayrıldı. Güvenlik görevlileri, emniyeti konudan haberdar etti. Soruşturma başlatıldı ama aynı gün gizli bir irade ile soruşturma dosyası kapatıldı. Görevliler, plakasını aldıkları aracın TSK’nın Kıbrıs’taki Sivil Savunma ekiplerine ait olduğunu öğrenince, onlar da bu işin üzerine gitmekten korkup vazgeçtiler. Ama o arada bu haber duyulmuş ve ajanslar vasıtasıyla medyaya servis edilmişti bile. Buna rağmen konu öylece kapatıldı. Fakat bir adam, bu işin örtbas edilmesine karşı çıktı. O, bir dönem, eski KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın özel kalem müdürlüğünü yapmış olan gazeteci Kutlu Adalı’ydı. Yazdığı yazılarla, meselenin üzerine gitti. Israrla askerin gece vakti bir kilisede mezar kazmasının, nasıl bir tatbikat olabileceğini sorguluyordu. Adalı’ya göre askerler, oradan bir hazine çalmışlardı. Ama kim bilir, belki de orada aranan şey altınlardan daha değerli bir objeydi! En nihayetinde Adalı, tehdit almaya başladı ve ardından evinin önünde Uzi marka otomatik bir silahtan çıkan kurşunlarla yaşamını kaybetti. Cinayetin üstüne, doğru düzgün gidilmedi bile. Öyle ki Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, olayı ciddiyetle soruşturmadığı için ceza bile aldı. Sanki katilin veya katillerin bulunması istenmemişti. O dönem Kıbrıs, JİTEM’in cirit attığı bir yerdi ve cinayet hep JİTEM mensubu Abdullah Çatlı ile ilişkilendirildi.
Öldürülen Kıbrıslı Gazeteci Kutlu Adalı
Polis şefinin şok ifadeleri!
Dönemin Mağusa Emniyet Müdürlüğü Adli Şube Amiri Tema İrkad, yıllar sonra o geceyi Aktüel dergisine (31.08.2000) şöyle anlatacaktı:
“Görevdeyken, o güne kadar hiç duymadığım bir telsiz anonsu duydum. Arkadaşlarım telsizi St. Barnabas bekçilerinin kullandığını söyledi. Ertesi sabah ‘yanına güvenilir birini al ve manastıra git’ emri geldi. Hırsızlık oldu diye düşündüm. Ama gördüğüm şey çok farklıydı. Bir korku havası vardı. Herkes bir kenara sinmişti. Müdüre ‘yine ne çalındı’ dedim. ‘Bildiğin gibi değil’ dedi. Bekçilerle konuşurken müdürümüz Ahmet Zaim geldi. O sırada telefon çaldı ve müdürümü çağırdılar. Ahmet Zaim ahizeyi alıp kulağına dayayınca hazırola geçti. Sürekli ‘Başüstüne efendim’ diyordu. Sonra bize döndü ve ‘derhal buradan uzaklaşın’ dedi. ‘Kazı yapılan yeri görmem lazım’ dedim, bana kızdı. ‘Hemen diyorum’ dedi. Mecburen ayrıldık, soruşturma yapılmadı.”
İpucu peşinde…
Manastıra yaptığımız ziyaret esnasında gördük ki, orada bulunan görevliler, aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ bu konunun açılmasından çok korkuyorlar. Fakat biz araştırmamıza devam ettiğimiz esnada, “tarihin derinliklerinde kaybolmuş bir sırra dair ipucu bulabilir miyiz?” diye düşünürken garip bir şey dikkatimizi çekti.
Manastırın içindeki büyük kilise, aynı zamanda bir ikon müzesi. Müze görevlisinin, buranın tarihi ile ilgili anlattıklarını dinlerken verdiği bazı bilgiler, kafamızı kurcalamaya başlıyor ve bunun üzerine gidilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama önce, gelin bu manastırın ilginç hikâyesini inceleyelim;
Duvarları ikonlarla dolu kilisenin içi
Aziz Barnabas’ı resmeden bir tablo
Buranın tarihine ilişkin en eski bilgilere, Hıristiyan Roma kaynaklarından ulaşılıyor. Aktarılan bilgilere göre Hz. İsa’nın havarilerinden biri olan Aziz Barnabas, Hz. İsa’nın tebliğini yaymaya çalışırken, Kıbrıs’taki Yahudiler tarafından öldürülmüş ve bir bataklığa atılmış. Bu olayı gören öğrencileri, gizlice onu bataklıktan çıkartıp, az önce bahsettiğimiz yeraltı mağarasına defnetmiş. “Göğsüne de havari Matta’nın yazdığı incili koymuşlar.” Durumu öğrenen Yahudiler, bu öğrencileri Lefkoşa’nın Paraskevi mağaralarına kadar takip etmişler ancak öğrenciler izlerini kaybettirmiş. Daha sonra Karavostasi limanından hareketle Mısır’a kaçmışlar. Kıbrıs’ta mezarın yerini kimse bilmediği için burası uzun süre gizli kalmış. Ta ki M.S. 477 yılına kadar. O tarihte piskopos Anthemios, rüyasında Aziz Barnabas’ın mezarının bulunduğu yeri görmüş ve mezarı bulup açtırmış. Mezar açılınca cesedin göğsünde bir İncil bulmuşlar. Katolik Roma kilisesinin iddiasına göre bu İncil havari Matta tarafından yazılmış. Hikâyede dikkatimizi çeken diğer bir bilgi ise Aziz Barnabas’ın, bugünkü teslis (baba, oğul, kutsal ruh) inancının kurucusu olan Pavlus ile arkadaş ve yoldaş olduğu. Bu bilgiyi aklımızda tutalım.
“Acaba öyle mi?” diye bir not düşerek devam edelim.
Piskopos Anthemios, Aziz Barnabas’ın kemiklerini ve İncili, o dönem Kıbrıs kilisesinin bağlı bulunduğu Antakya’ya götürmüş ve bu emanetler oradan da Antakya’nın bağlı bulunduğu İstanbul’a ulaştırılmış. Bu olay üzerine imparator Zeno, Kıbrıs kilisesini onurlandırmak için özerklik statüsü tanımış ve yüklü miktar para bağışında bulunmuş. Bu parayla, mezarın bulunduğu yere manastır inşa edilmiş. Manastır o zamandan bugüne birkaç restorasyon geçirerek günümüze ulaşmış.
Lahit mezarın bulunduğu mağaradaki
ayin yeri.
KKTC Eski Eserler Ve Müzeler Dairesi
Müdürlüğüne bağlı bulunan
Manastırda veya mezar kilisesinde artık
rahip bulunmuyor. Fakat her ayın
üçüncü günü, iki üç rahip buraya gelerek
ayin yapıyormuş. Bir de ayrıca her sene
bir kere olmak üzere, Aziz Barnabas’ın
doğum günü olan 11 Haziran tarihinde
Hıristiyan gruplar topluca manastıra gelerek
ikon müzesinde ayin yapıyorlar.
Bu anlatılan hikâyedeki sorulardan biri; Aziz Barnabas’ın göğsünde bulunan İncil, aslında kendisi tarafından kaleme alınan İncil miydi? Eğer öyleyse Roma Kilisesinin bunu açıklamaması gayet mantıklıydı çünkü aksi takdirde kendi sonunu hazırlardı çünkü açıklaması hâlinde kendi temelini dinamitlemiş olurdu. Neticede bugün artık Vatikan’da bulunan, İstanbul’daki Roma Kilisesi, teslis yani üçleme inancını kurumsallaştırmıştı. Ve bunu, çok önceleri, yani M.S. 325 yılında düzenlenen İznik Konsülündekayıt altına alıp, devletin resmi dini olarak benimsemişti. İçinde tevhid (Allah’ın birliği) olan hak İncili ifşa etseydi kilise temelden sarsılır, hatta ortadan kalkardı.
Kilise, Barnabas’ın Havariliğini Reddetti…
Yeni Ahit’in ‘Elçilerin (havarilerin) İşleri” bölümünde bile adı toplam 40 kez anılan ve Hz. İsa’ya vahyedilen dine hizmetlerinden bahsedilen Barnabas, Kilise tarafından neden Havari olarak bile kabul edilmemektedir? Bunun sebebi, onun hak İncil’in kâtipliğini yapmış olması olabilir mi?
Nitekim 1698’de yayınlanan bir Hıristiyan ansiklopedik metin olan ActaSanctorum, Cilt II, sayfa 422-450’de Barnabas’ın göğsünde bulunan kitabın Barnabas İncili olduğu belirtilir.
Barnabas Manastırında ziyaretçilere anlatılan hikâyede bir garipliğin dikkatimizi çektiğini söylemiştik. Bu, Barnabas ve Pavlus ilişkisiydi. Neden Hz. İsa’ya sadık olan Barnabas’ın, Pavlus gibi Hz. İsa’nın mesajını saptırmış biriyle yoldaş olduğu anlatılıyordu?
Hıristiyanlık Dininin Mucidi Pavlus
Aslında Barnabas, Pavlus’la bir süre beraber yolculuk etmişti ama sonra onunla ters düşerek yolunu ayırmıştı. Yeni Ahit’te, Pavlus’un birçok topluluğa yazdığı mektuplar mevcuttur. Bu mektuplar okunursa, Barnabas’ın neden onunla yolunu ayırdığı anlaşılır. Pavlus, bir süre havarilerin yanında yardımcı olarak gezdikten sonra onlarla ters düşmüştü. Pavlus, -Tanrı resulü olduğunu iddia ettiği için- yalancı olmasının yanında, Hıristiyan olmaya çağırdığı insanlardan para isteyecek kadar da ahlaksızdı. Korintlilere yazdığı birinci mektubun 9. Bölümünde utanmazca, “Tanrı yolunda çalıştığı” için halkın önde gelenlerinden para istemektedir. Kaldı ki onun “Tanrı” dediği, Hz. İsa’dır. Pavlus Hz. İsa’yı ömründe görmemiştir. Ve Hz. İsa’nın, “öldükten sonra gelip kendisine vahiy getirdiğini” iddia etmektedir. Fakat bugün hâlâ kilise, Barnabas’ın Pavlus ile ters düştüğünü sümenaltı etmeye çalışmaktadır. Çünkü Barnabas, Hz. İsa’nın sadece bir kul ve peygamber olduğunu bildiren İncil’i kaleme almıştı ve böyle bir İncil’in varlığını gizleme çabaları yeni bir durum değildir. Hatta öyle ki, gerçek İncil’i, ortaya çıkmadan karalamak için Barnabas’a atfen uyduruk bir İncil bile yazılmış olması kuvvetle muhtemeldir ve bugün bu “İncil”, piyasada “Barnabas İncili” diye satılmaktadır.
Tarihsel Kayıtlar “Tehlikeli” Barnabas İncilinin Varlığını Doğruluyor:
M.S. 477’de Barnabas’ın mezarının ve göğsündeki İncil’in bulunmasından kısa bir süre sonra –isterseniz buna “tarihsel bir tesadüf” deyin– çok garip bir şey oldu. M.S. 496 yılında, Papa I. Gelasius döneminde (M.S. 492-496) Roma Kilisesi, Decretum Gelasianum adında bir liste hazırladı. Bu “Sapkın Kitaplar” listesinde Hıristiyanlığa aykırı kitaplar sayılıyor ve okunması yasaklanıyordu. Onardan biri de Barnabas İnciliydi. Hz. Muhammed’in doğumunu müjdeleyen Barnabas İncilinin adı, Hz. Muhammed’in doğumundan 74 sene önce Kilise’nin hazırladığı tarihsel “Sapkın Kitaplar” listesinde geçiyordu. Hıristiyan teologların iddialarının aksine, bu belge Barnabas’ın gerçekten İncil kaleme aldığının tarihsel kanıtlarından bir tanesidir.
Decretum Gelasianum’dan bir sayfa
Belgenin orijinal elyazması Almanya’daki
Fulda katedralinde muhafaza edilmektedir.
(Ragyndrudis Kodeks metni – Latinize)
Peki ne oldu da Kilise, Barnabas’ın kaleme aldığı İncil’i yasaklama gereği duydu. İçinde ne yazıyordu? Daha da ilginci, eğer böyle bir kitap Kilise’nin eline geçmediyse, içinde yazılanların Hıristiyan düşüncesine aykırı olduğunu nereden biliyorlardı da yasaklama gereği duydular? Yoksa Barnabas’ın mezarı bulunduğunda, göğsünde bulunan İncil, kendisinin kaleme aldığı İncillerden biri miydi? Kuvvetle muhtemeldir ki Roma Kilisesi, bu İncil nüshasını ilk gördüğünde, metin Hz. İsa’nın konuştuğu Arami dilinde yazıldığı için onu okuyamadılar. Latince’ye tercüme ettirmek için belli bir süre geçti ve sonunda bu kitabı okuduklarında hemen yasaklama yoluna gittiler.
Kendinden bahsedilen ama garip şekilde yok olan kitap…
Barnabas İncil’inin varlığı başka tarihsel belgelerle de sabittir. La Trobe Üniversitesinden Dr. Rodney Blackhirtst şöyle demektedir:
“Bazıları Barnabas İncilinin tarihsel kanıtı olmadığını iddia ediyor. Oysa farklı yüzyıllardan iki ayrı liste (“Decretum Gelasianum” ve “List Of Sixty Books”). İki listede de aynı yanlışın olması, aslında olmayan bir şeyin yanlışlıkla iki ayrı listede de Barnabas İncili adıyla yer alması mümkün müdür? List Of Sixty Books (Altmış Kitap Listesi) sadece bu tek konuda yanlış olabilir mi? Barnabas İncilinin hiç var olmadığı iddiası kimilerinde, bu İncil’den bugüne hiçbir parçanın gelmediği iddiasına yerini bırakıyor. Fakat o zaman Altmış Kitap Listesinde yer alan kitaplardan sadece Barnabas İncilinin bir iz bırakmadan kaybolması gibi bir sonuç akla yatkın olacak mıdır?” (“Hıristiyanlığın Gizlenen Kitabı”, Tutku Yayınları, S.21-22)
Ayrıca İbn Nedim’in M.S. 995 yılında yazdığı El-Fihrist isimli kitabında ve Mustafa Bin Abdullah El Konstantini El Hanefi’nin 1657’de yazdığı Keşfü’z Zünun kitabında Barnabas İncilinin adı geçmektedir ama bu İncil tarih boyunca gizli kalmıştır.
Kur’an’da bahsedilen İncil kayıp
Kilisenin onayladığı dört “İncil” vardır. Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri… Ama aslında bunlar Allah’ın İsa’ya gönderdiği vahiyler değil, havarilere atfedilen hatıratlardır. Çünkü bu kitaplarda “Hz. İsa’nın sözleri, yaptığı işler “havarilerin” gözünden anlatılır. Hıristiyanlar, Hz. İsa’yı Rab kabul ettikleri için, Hz. İsa’nın sözlerini vahiy sayarlar ve bu İnciller, onlar için Hz. İsa’nın havarilere vahyidir. Fakat Kur’an’da Hz. İsa’ya İncil diye kitap verildiği söylenir (Maide Suresi, 46. Ayet). İslam dünyasında, Hıristiyanların elindeki İncillerin bozulmuş olduğuna dair yaygın bir yanılgı vardır. Çünkü bir metnin bozulması için önce bozulacak bir metin olması gerekir. Hâl bu ki Kur’an’da bahsedilen İncil ile bugün “İncil” denilen kitaplar birbirinden ayrı metinlerdir. Kur’an’da anılan İncil, hiç ortada yoktur ki bozulsun. Öyleyse bu gizli İncil nerededir? Acaba tarih boyunca gizlenmeye çalışılan İncil, Kur’an’da bahsedilen İncil midir?
Roma Kilisesi, bugünkü adıyla Vatikan, anladığımız kadarıyla Barnabas İncilinden hep haberdardı ve bunu gizlemek için girişimlerde bulundu. Ve başarılı da oldu.
Tarihi Bir Sahtekârlık Operasyonu
Eğer Kur’an’da bahsedilen İncil yani Hz. Muhammed’in gelişini müjdeleyen, içinde vahdet (Allah’ın birliği) ve İslam tebliği bulunan kitap ortaya çıkarsa, bunun sonucu, Hıristiyanların İslam’a geçmesi olacaktır. Bu aşikârdır… Hıristiyanlar ve Müslümanların birleşmesini istemeyen birileri, 1907 yılında bunun önünü alacak büyük bir manipülasyona girişti ve “Barnabas İncili” adıyla uyduruk bir İncil yayınladı. Zaten istenen şey de onun uyduruk olduğunun ortaya çıkması ve Müslümanların küçük düşürülmesiydi. Kitabı buna göre düzenlemişlerdi. Çelişkileri ve tutarsızlıkları özenle yerleştirmişlerdi. Böylece gerçek Barnabas İncili, gelecekte bir gün ortaya çıktığında, herkes Barnabas İncilini “sahte bir kitap” olarak tanıdığı için kimse gerçeğine de inanmayacaktı. Yorumladığımız kadarıyla, amaçlanan buydu.
Senaryo işliyor
Önce kitabın tarihsel zemine oturtulması için zayıf bir senaryo hazırladılar . Senaryoya göre:
M.S. 478’de kitap, Barnabas’ın mezarıyla birlikte bulunduktan sonra bir şekilde 1585-1590 tarihlerinde Papa olan 5. Sixtus’un kütüphanesinde ortaya çıkmış (ama oraya nasıl geldiği belli değil). Fra Mario adında bir rahip, bir gün Papa’yı ziyarete gitmiş ve birlikte yemek yedikten sonra Papa uykuya dalmış. Mario da onun kütüphanesini karıştırmaya başlamış ve Barnabas İncilinin İtalyanca çevirisini bulmuş. Sonra kitabı cübbesinin içine saklayıp çalmış. Onu, Barnabas İnciline çok değer veren yetki sahibi önemli bir kişiye götürmüş (onun da kim olduğu belli değil). Onun ölümünden sonra kitap Prusya kralının danışmanlarından John Frederick Cramer’in eline geçmiş. 1709’da Cramer, Prens Eugene’ye vermiş. 1738’de kitap, prensin kütüphanesiyle birlikte Viyana’daki Hofbibliothek’e taşınmış.
Özetle aktardığımız bu hikâye, bugün piyasada satılan sahte “Barnabas İncillerinin” sunuşlarında anlatılmaktadır. Görüldüğü gibi tamamen dayanaksızdır ve kitap, bir 16. Yüzyıl metnine dayandırılmaktadır. Kaldı ki İtalyanca yazılmış bu metnin 16. yüzyıldan kalma olduğunun bile hiçbir delili yoktur. Kuvvetle muhtemel ki çok daha yakın bir tarihte yazılmıştır.
1907 yılında Oxford Üniversitesi tarafından
İngilizce olarak basılan sahte “Barnabas İncili”
1907’de yayınlanan bu İncilinin
Sunuş kısmında, bu kitabın içindeki bilgilerin
uydurma olduğu ispatlanmaya çalışılırken
garip bir şekilde, metnin, içeriği bozuk olsa da
gerçekten tarihi ve orijinal bir metin olduğu
ispatlanmaya çalışılır.
Oxford Üniversitesi de Operasyonda Kullanıldı
16. yüzyıldan kalma olduğu iddia edilen İtalyanca kitap 1907’de Lonsdale ve Laura Ragg tarafından İngilizce çevirisi yapılarak Oxford Üniversitesi tarafından yayınlandı. O baskıdan geriye bugün sadece biri British Museum’da, diğeri Washington’daki Kongre Kütüphanesinde olmak üzere iki kopya kaldı. Kitap, basıldığı tarihten 1977’ye kadar hiç gündeme gelmedi. O tarihte Muhammed Ata ur-Rahim adında bir Pakistanlı araştırmacı tarafından Washington Kongre Kütüphanesinde fark edildi ve Rahim 1977’de “Jesus, A Prophet Of Islam” yani “Bir İslam Peygamberi İsa” adında bir kitap yayınladı. Kitap, İslam dünyasında büyük ses getirdi. Sahte Barnabas İncilinin ilk kez gündeme taşınması da böyle oldu. Müslümanlar heyecanlıydı çünkü Hz. İsa’yı, Allah’ın kulu olarak tanıtan, Hz. Muhammed’in gelişini isim vererek müjdeleyen bir “İncil” ortaya çıkmıştı. Ama gerçek, sanılandan farklıydı. Çünkü bu İncil, ilahi bir metin olamayacak kadar hata ve çelişkilerle doluydu.
Sahte İncil’deki Hata ve Çelişkiler
Gerçeğini itibarsızlaştırmak için Barnabas adıyla piyasaya sürülen modern İncil, tıpkı diğer kanonik İnciller gibi bir hatırat üslubuyla yazılmıştı. Sözde Barnabas, Hz. İsa ile ilgili anılarını anlatıyordu. Bu durum bile, tek başına, onun Allah vahyi olmadığını açıkça göstermektedir. Diğer taraftan, bu kitabın mevcut İncillerden farkı şuydu: Hz. İsa’nın ilahlığını reddediyor, onun yerine tanrısal bir karakter olarak Hz. Muhammed’i yerleştiriyordu. Yani şirk koşuyordu.
Sahte Barnabas İncilinde Kur’an’la çelişen bilgiler vardır. Örneğin, sahte İncil’de Hz. Meryem’in, Hz. İsa’yı sancısız doğurduğu söyleniyor.
“Meryem, oğlunu acısız dünyaya getirdi.” (Sahte olan Banabas İncili, 3:10)
Hâl bu ki Kur’an, Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı sancılı bir şekilde doğurduğunu anlatır:
“Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya/sığınmaya) mecbur etti.” (Meryem Suresi, 23. Ayet)
Kur’an, Hz. İsa’nın Mesih olduğunu kesin bir dille, defalarca ifade eder. (Bkz. Al-i İmran Suresi 45. Ayet, Nisa Suresi 157., 171. ve 172. ayetler, Maide Suresi 17, 72 ve 75. Ayetler, Tevbe Suresi 31. Ayet)
Ama sahte İncil’e göre Hz. İsa Mesih değildir:“İsa itiraf ederek dedi ki: Ben Mesih değilim.” (Sahte olan Barnabas İncili, 42:5)
Hz. İsa’ya ve Hz. Muhammed’e saygısızlık
Sahte İncil, Hz. Muhammed’in karşısında Hz. İsa’yı aşağılıyor: “İsa dedi ki, ‘Ey Muhammed! Allah seninle olsun ve beni ayakkabının bağını çözecek değerde kılsın. Buna ermekle ben de büyük bir peygamber ve Allah’ın kutsal bir kulu olacağım.” (Sahte olan Barnabas İncili, 44:30-31)
Yani bu metni uyduran kişiye göre Hz. İsa o kadar değersizdir ki, “Hz. Muhammed’in ayakkabılarını bile bağlayacak kalitede değildir”. Hâl bu ki Kur’an’da Meryem oğlu Mesih İsa için “dünyada ve ahirette itibarlı ve yakın olanlardandır” buyurulmaktadır (Bkz. Al-i İmran 45). Sahte İncil’de Hz. Muhammed’in ayakkabılarını bağlayacak değerde olmak bir peygamberlik mertebesi olarak tanımlanıyor ki bu açık bir şirktir.
Mesela bu sahte İncil’e göre Allah, Hz. Muhammed’e şöyle demiştir: “Sabret, ey Muhammed! Çünkü senin uğruna Cennet’i dünyayı ve yığınlarca yaratığı yaratacağım.” (Sahte olan Barnabas İncili, 97:14)
Bu cümle de uyduruk bir hadisten esinlenerek yazılmıştır çünkü bu durum da açıkça şirktir. Allah’a ve Hz. Muhammed’e iftiradır.
“Gökteki parlak yazı”
Yine bu kitaba göre sözde Hz. Adem ile Allah arasında geçen şöyle bir diyalog aktarılır: “Ayağa kalkan Adem, havada güneş gibi parlayan bir yazı gördü. ‘Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın resulüdür.’”(Sahte olan Barnabas İncili, 39:14)
Akıl sahibi hiç kimsenin inanmayacağı bu olayın anlatıldığı bölümün devamında “Allah’ın, her şeyi Hz. Muhammed için yarattığı” da eklenir.
Bu kitabın her tarafı şirkle doludur. Adeta “Tanrının sevgili oğlu” gitmiş, yerine “Tanrı’nın, kendisi olmadan yalnız kalacağı sevgilisi” gelmiştir. Ve bu, Ortodoks Müslümanları coşturmak için kasten yapılmıştır.
Yeni gök katmanları…
Kur’an göğün yedi kat olduğunu söylerken (Nuh Suresi, 15. ayet ve diğer muhtelif ayetler), bu uyduruk kitap göğün 9 kat olduğunu söylemektedir. Hatta gök katmanlarının arasındaki mesafenin 500 yıllık yolculuk mesafesinde olduğu da bu kitapta belirtilir (Sahte olan Barnabas İncili, 105:3-4). Bu mesafeyi ışık yılı olarak kabul etsek bile dokuz kere 500 ışık yılı, 4500 ışık yılı yani 43 katrilyon km. eder ki tek başına Samanyolu galaksisinin genişliği bile bunun iki katından fazladır.
Sahte İncil Coğrafya bilgilerimizi alt üst ediyor…
“İsa Celile Denizine gitti ve bir gemiye binerek Nasıra’ya doğru yola çıktı.” (Sahte olan Barnabas İncili, 20:1) Hâl bu ki Nasıra, Celile bölgesinde bulunan bir şehirdir ve denize kıyısı yoktur. Kaldı ki Celile’nin de denize kıyısı yoktur. Bu kitabının anlattığı bu olay “Diyarbakır’dan Batman’a gemiyle gitmek” gibi absürt bir şeydir.
1977’de ilk kez İslam dünyasında kısa süreli ses getiren bu kitap, daha birçok problem içermektedir. Burada saydıklarımız, sadece bir kısmıdır. Kitabı tasarlayanlar amaçlarına ulaşmış, “Barnabas İncili Müslümanların uydurmasıdır” algısını yaratarak Müslümanları küçük düşürmeyi başarmıştır. Hıristiyanlar nezdinde “Barnabas İncili” konusu itibarsızlaştırılmıştır. Gerçek Barnabas İncili ortaya çıktığı zaman, kendi doktrinlerini savunmak için ortaya sürecekleri argüman bu sahte kitap operasyonu olacaktır. Ama bu, mukadderatı değiştirmeyecek ve gerçekleri delilleriyle birlikte gören aklı selim sahibi Hıristiyanlar fevc fevc İslam’a geçecektir. O zaman dünya tarihi yeniden yazılacaktır. (Allahu alem)
Not: Hakkari’deki mağarada bulunan gerçek Barnabas İncilinin içeriği hakkında en çok bilgi sahibi olan kişi, o metnin tercüme çalışmasını yapmış olan Hamza Hocagil’dir. Kendisiyle temas hâlinde olan tek gazeteci ben olduğum için kendimi şanslı addediyorum. Ama aramızda bir gazeteci-kaynak ilişkisi değil, bir abi-kardeş ilişkisi olduğunu eklemek isterim. Kendisi sahip olduğu bilgilerden ötürü tarihsel bir sorumluluğu omuzlarında taşımaktadır. Bu yüzden onun sağlığına duacıyım. Siz değerli okuyucularımızdan da hocamızın sağlığı için dua rica ediyorum.
Hamza Yardımcıoğlu
15.08.2014
Kaynaklar:
Kur’an-ı Kerim
K.K.T.C. Eski Eserler Ve Müzeler Müdürlüğü St. Barnabas Arkeoloji Müz. Kataloğu, 2014
Kitab-ı Mukaddes, Kitab-ı Mukaddes Yayınları, 2013
The Gospel Of Barnabas, Clarendon Press, Oxford, 1907
Hıristiyanlığın Gizlenen Kitabı Barnabas İncili, Tutku Yayınları, 2011
Apokrifal, Aydoğan Vatandaş, Timaş Yayınları, 2008
İsa Yazmaları, Michael Baigent, Çeviri: Hamza Yardımcıoğlu, Yakamoz Yayınları, 2008
Barnaba İncili Ve Gerçekler, İskender Cedid, GDK Yayınları, 2012
İlginç bir konu. Hamza hoca da piyasadaki incilin sahte olduğunu söyler mi
barnabas incili diye sunulan incil oldukça zekice yazılmış tasavvufi bir incil.islam anlayışı ile oldukça fazla benzeşiyor.
ayrıca kitapta peygamberimizi ilahlaştırma diye bişey yok.yazarın kafasındaki “seküler islam” ile uyumlu değil hepsi bu..
şirkin ne olduğunu bilmiyor arkadaş. hz isanın hz muhammedin ayakkabılarının bağcığını değerinde olduğu ise hz isayı küçültmez sadece hz muhammedi övmek için söylenmiştir.
adı övülmüş olanı hz isa da övmüştür. sayın yazar bunu anlamamaktadır hepsi bu.
Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi kötü bir huyları vardır der ingilizler
onlarca fırkaya ayrıldığımız yetmedi mi şimdide “Ortodoks Müslümanlar” fikriyatı ile yok protestan yok Katolik….. fırkasına ayrıştırılıyoruz. yazık o kadar çalışma yapmışsın ama hala islamı kuran ve sünnet üzerine görememişsin.
teşekkür ederiz.. gerçeklerin ortaya çıkarılması için çok gayret sarfediyorsunuz, bugün değeriniz bilinmeyebilir, ancak gerçeklerin ortaya çıkarılmasındaki katkınız mutlaka bir gün anlaşılacaktır..tarih adına teşekkürler…
inciller tevratlar… bir de onlardan deliller göstermeler… yanlış işler.
Hamza bey, güzel makaleyi iki kelime ile çamur ettin. ortodoks Müslüman deyimini geri al.
Ben, Sayın Yardımcıoğluyla karşıt ideolojideyim. Ancak,Onun makalelerini araştırmalarını çalışmalarını. Büyük beğeni ile takip ediyorum. Kendisine çok büyük saygı duyuyorum.
Yorumlarıda Okudum. Çok üzüldüm. Bazı yorumcular ne kadar acımasız. Hiç emeye araştırmaya saygıları yok. “Birinin biri hakkında yorum yapabilmesi için; Ondan çok çok Üstün Olması ” Gerekir. Biz Yorum yaparken , beyendik,ilginçti emeğine sağlık , Demek dışında “Acımasızca” yapılan yorumlara karşıyım. Belirtme istedim.
Sayın YRDIMCIOĞLU’nun. Araştırmasına gelince emeğine sağlık. Allah Razı Olsun.
Ayrıca Gzeteci Kutlu Adalı’ya rahmet ( Çok sinirlendim. Ne görüşe sahip olursa olsun. Gazetecilerin, alimlerin öldürülmesi beni çok üzüyor) Hamza Hocagil’e ve bu bilgileri bize araştırp sunan Yarımcıoğluna Duacıyım.
Daha önce çok inançlı olmayan bir ortamda yetişen ben. Bazı Rabbimin önüme çıkardığı. Belirtilerle ve 5 yaşımda gördüğüm bir rüyayı hatırlayarak. Son 8 yıldır İbadetlerimi yapmaya çalışıyorum. Kendi kendime arapçayı bile çözüp kem küm de olsa Kuran-ı Kerimi Okumaya çalışıyorum. 5 vakit namazımı da kılıyorum. Bu yüzden Hamza Yardımcıoğlona duacıyım. Saygılar.
Merhaba,yazınızda benim en çok dikkatimi çeken “Allah her şeyi Hz.Muhammed için yarattı.”. Yıllardır tanıdığım Müslümanlar arasında söylenip duruyor. Böyle bir şey Kuranı Kerimde yazmıyor kaynağını araştırdım bulamadım. Bu bizim kitabımız ve dinimiz ile çelişen bir inanıştır. Sizin yazınızda kaynak göstererek bu konuya değinmeniz umarım insanları bir yanlışa düşmekten kurtarır, teşekkür ederim. Allah razı olsun.
Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım
Sual: Kur’an-ı kerimde, (Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdim), (Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin. Senin için bitmeyen, sonsuz mükâfat vardır. Elbette sen en büyük ahlak üzeresin), (Rabbin sana çok nimet verecek, sen de razı olacaksın) mealindeki âyetlerle ve daha birçok âyetle övülen Peygamber efendimiz hakkında bildirilen, (Eğer sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım) kudsî hadisi için, İbni Sebeciler, Selefîler ve bazı mezhepsizler, (Bu söz, uydurmadır. Hiçbir din kitabında yoktur) diyerek Resulullah’ı aşağılıyorlar. Bu hadis-i kudsî, hangi kitaplarda geçiyor?
CEVAP
Resulullah’ın “sallallahü aleyhi ve sellem” üstünlüğünü anlayamayan veya ona düşman olan yahut hadis-i şeriflere uydurma diyen bid’at ehli kimseler, Resulullah’ın övülmesine tahammülleri olmadığı için, muteber kitaplardaki hadislere hemen uydurma diyorlar. Bu hadis-i kudsî ve benzerleri, birçok muteber kitapta bildirilmektedir:
Âdem aleyhisselam, Arş’ta gördüğü nurun mahiyetini sual etti. Hak teâlâ buyurdu ki:
(Bu nur, gökte Ahmed, yerde Muhammed denilen, zürriyetinden bir peygamberin nurudur. O olmasaydı, seni de, yer ve gökleri de yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]
Allahü teâlâ, yine hadis-i kudsîlerde buyuruyor ki:
(Yâ Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismiyle her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.) [Hâkim]
(Ey Resulüm, İbrahim’i halil [dost], seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiçbir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için, dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.) [Mevahib-i ledünniyye]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, “Yâ Rabbî, Muhammed aleyhisselamın hürmetine beni affet” diye dua etti. Allahü teâlâ ise, [ne cevap vereceğini bildiği hâlde, cevabını diğer insanların duyması için] “ Yâ Âdem, onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?” buyurdu. Âdem aleyhisselam da, “Arşta, La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına, ancak en çok sevdiğinin, en şerefli olanın ismini layık görürsün” dedi. Allahü teâlâ buyurdu ki: “ Yâ Âdem, doğru söyledin. O, bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin için seni affettim. Eğer Muhammed aleyhisselam olmasaydı, seni yaratmazdım.”) [Taberanî]
(Allahü teâlâ, İbrahim’i halil edindiği gibi beni de halil edindi.) [M. Ledünniyye] (Demek ki Resulullah, hem Habib, hem Halil olan bir peygamberdir.)
Mirac’da Allahü teâlâ, Resulullah’a, (Senden başka her şeyi, senin için yarattım) buyurunca, Resulullah da, (Ben de, senden başka her şeyi, senin için terk ettim) diye arz etti. (Mir’at-i kâinat)
(Levlâke levlak lema halaktül eflak = Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım) kudsî hadisi, Marifetname’nin ön sözünde, Yusuf-i Nebhanî hazretlerinin Envar-ı Muhammediyye kitabının 13. sayfasında ve İmam-ı Rabbanî hazretlerinin Mektubat’ının 122. mektubunda vardır. Mektubat’ın Farsça haşiyesinde, bu hadisin Deylemî’nin Firdevs’inde bulunduğu bildirilmektedir. Deylemî de, diğer muhaddisler gibi, meşhur ve muteber bir hadis âlimidir. Alusi bile (Galiyye) kitabında bildiriyor. Mektubat-ı Rabbanî’nin 3. cildinde, (Sen olmasaydın Cenneti yaratmazdım) ve (O olmasaydı kâinatı yaratmaz, rububiyetimi izhar etmezdim) kudsî hadisleri de bildirilmektedir. İkinci binin müceddidi İmam-ı Rabbânî, İmam-ı Taberanî, İmam-ı Hâkim, İmam-ı Deylemî, Marifetname kitabının sahibi İbrahim Hakkı Erzurumî, Mevahib-i ledünniyye sahibi imam-ı Kastalanî, Yusuf-i Nebhânî hazretleri gibi büyük zatların, yalan söyleyebileceklerini veya sahih hadisle uydurma hadisi ayırt edemeyeceklerini zannetmek, ne kadar çirkindir.
Bu kadar Ehl-i sünnet âliminin bildirdiği sahih bir hadis-i kudsîyi inkâr edenin, o âlimlere inanmayanın, Resulullah’ın övülmesine tahammül edemeyen bir mezhepsiz olduğu pek açıktır.
bir şeyin olmadığını idda etmek, o şeyin varlığının en net göstergesidir. Çünki yokun yok iddası olmaz, Vermiş olduğunuz bilgilerden dolayı çok teşekkürler…