Mayıs 2019 da İzmir seyahatim başlamıştı. Ziyaret amaçlı İzmir’de bazı tarihi yerleri dolaşma fikri ağırlıktaydı. Zaman elverdikçe kaderine terkedilen önemli arkeolojik alanlardaki izleri sürdürme geleneğim bu ilde de etkisini gösterdi. Önemli bir sürprizle karşılaşmayacağımı biliyordum. Çünkü politize olmuş sistemler bu önemli antik kentlerde restorasyon yapmak istemezlerdi. Eserlere yönelttikleri tavır, davranış ve batıl inanç taşıyor gibi sıradan bir yaklaşım nedeniyle kaderine bilinçli olarak terkedilme pişkinliği benim içinden çıkamadığım bir çıkmazdı. İzmir’e en son Karşıyaka semtinde bir imza gününe katılmıştım. Aynı masada eski Kültür Bakanı Sayın Fikri sağlar da vardı. Oldukça kalabalık bir imza gününe tanık olmuş ve Fikri Sağlarla uzunca bir sohbet yapma şansı yakalamıştım. Bu etkinlikten yaklaşık 4 yıl sonra Manisa’ya ve oradan da Turgutlu’ya geçmiştim. Turgutlu’da konuk olduğum dostlarım vasıtasıyla bölgedeki tarihi kalıntıların bulunduğu alanlara geziye çıktım. Gezi sırasında bana rehberlik yapan dostlarımla birlikte Manisa iline bağlı Salihli ilçesi sınırlarında adını Sardes harabelerinden alan Sart nahiyesine doğru yola koyulduk. Bölgenin coğrafi yapısı muhteşemdi. Yeşillik ve ağaçlarla kaplı coğrafik konum insanın içini ferahlatan gizli oksijenlerle doluydu. Yolculuğumuz oldukça neşeli geçmiş, Sart ilçesine ulaşmıştık. Harabelerin bulunduğu giriş kapısında Müzeye bağlı bir bürodan biletlerimizi alarak tapınak ve harabelerin bulunduğu alana yönelirken dut ağaçlarından taze dutları kopararak tadını almıştık. İnanılır gibi değildi, tapınak kalıntılarının bazı bölümlerinde restorasyon yapılmış olsa da hiç restorasyon yapılmamış gibi duvarlar yağan yağmurlar ve fırtınalar yüzünden adeta dökülme noktasındaydı. Tapınağa doğru yürüdüğümüz patika yol, köy yolları gibi çakıl taşlarla doldurulmuştu. Bu çakıl taşlar üzerinde yürümenin ne denli sıkıntılı olduğunu tahmin edeceğinizden kuşkum yoktur. İlerledikçe tapınak taşlarının ağladığını ve bizimle konuşur gibi bir kıpırdanma içindeydi. Duvarlar adeta bizimle konuşur gibi yardım beklemekteydi. Nihayet yıkık harabeler içinde olsa da önemli sunak yerleriyle kabul salonları, dinlenme alanları ve tören alanlarının dışında bir çarşı konumunda sıralanmış küçük dükkan şeklinde odalar vardı. Ziyaretçiler orada bir şeyle bulma ümidiyle gezinirken devletin restorasyona hiç katkıda bulunmadığını gözledim. Nedeni henüz bilinmezken, Ülke siyasetinin eski yapılara karşı bir kini varmışçasına tapınağın harabeler içinde olduğuna tanık oldum. Ülkede neredeyse 500 metre arayla yapılan camiler aklıma eski anıtsal yapıların batıl inanç taşıyor gerekçesiyle onarılmadığı fikrini getirmişti. Özellikle İstanbul etrafındaki Doğu Roma(Bizans) tarafından yapılmış duvarların kaderine terk edilerek kalıntılarını yeni yapılan İslam tapınaklarında kullanıldığına tanık olduğumda Sardes kalıntılarıyla Artemis tapınağının yapılmamasını sıradan görmemek gerekmektedir. Bu tarihi eserlerin onarılmaması yeni dinsel inançların savunucuları tarafından gerçekleştirilemediği fikrini akla getirmektedir. Sardes harabelerine 3 kilometre yakınında bulunan bir de Artemis tapınağı vardı. Burada işlerimi bitirdikten sonra o tapınakta da incelemeler yapmanın çok doğal olduğuna inandım.

M.Ö.2 bin civarında Batı Anadolu’yu egemenliği altına alan Lidyalılara başkentlik yapan Sart Antik kentin çok özellikleri sıralanmakta. Önemli özelliklerden biri ilk altın paranın bu antik başkentte basıldığı söylenmektedir. Bu antik kent Manisa’ya 62 kilometre uzaklıktadır. Bu kentteki tapınağın özelliği çok yakınında bulunan bir Artemis tapınağının ortaya çıkmasına neden olur. Romalılar döneminde kentin planındaki özelliklere Anıt şeklinde olan bir hamam-gymnasium kompleksi, sinagog, altın arıtmaevi, mermerli yol ve bu yapının ön tarafında sıralı dükkanlar da önemli bir diziliş halinde insanın görme yapısında yeni bir renk katmaktadır. Harabeler ve tapınak duvarlarında bir zamanlar görsellik kazandıran mermer sütunların birer cenaze gibi ortalıkta kalması da ilgi çekici bir manzara oluşturmaktadır. Oysa tapınak tapınaktır. İslam’da da, Yahudilikte de Hristiyanlıkta ve eski dinsel inançlarda da tapınakların amacı aynıydı. Farklı olan sadece yapının değişikliği, inanç şekilleri ve yeni eklenen dinsel törenlerdi.
Sardes antik kent aynı zamanda Karun(Krezüs) vatanı olarak da ele alınmaktadır. Yapı içindeki hamam-gymnasium’un doğu yakasında sütunlarla çevrili olan kare avlu(Palaestra) spor etkinlikleri için değerlendirilmiştir. Batı yakasındaki tonozlu salonlar ise hamam olarak kullanılmıştır. Kare avludan hamam bölümüne geçişlerde iki katlı ve sütunlu bir mekan avlu şeklinde düşünülmüştür. Hamam kompleksinin güneyinde bulunan bazilika formu şeklinde yapılmış yapı Roma krallığı döneminde bir Sinagog haline getirilmiştir. Bu Sinagog o dönemde 3 yüzyıllık bir geçmişe sahiptir.

Kroisos’un Artemis tapınağı
Artemis tapınağı, ilk defa Lidya kralı Kroisos tarafından kum taşlarından bir kurban sunağı şeklinde yapılan bir yapıdır. M.Ö.330 yılında tapınak haline getirilmişse de başarılı olunamamıştır.
Günümüzde tapınağın kıyısında geçen bir ana caddenin yaklaşık ikiyüz metre uzaklıkta Helenistik çağa ait M.Ö. 3. yüzyılından kaldığı söylenen bir tapınak sessizce ağlamakta. Bu tapınak Artemis tapınağıdır. Ceviz ve dut ağaçlarının çevrelediği bir patika yoldan tapınağa ulaştığınızda tamamen harabeye dönüştürülmüş yüzünü göreceksiniz. Sardes antik kentin çok yakınında bulunan bu tapınağın yıllardır yüzeysel bir koruma altında olduğu, duvarların yıkıldığı, bir taş yığını içinde çırpınan Artemis tapınağı ne yazık ki dillenemediği için çektiği ızdıraplarını gelen ziyaretçilere anlatamamaktadır. Bölgeye vardığımda taşların bana sevinçten ağladığını, toprağın dans ettiğini hisseder gibi olmuştum. Tapınağın Helenistik dönemde yapımının başladığı, İon tarzıyla Pseudodipteros planlı, Kibele(Kybele)kültürünün kutsallığıyla bezenmiş ancak Artemis adına yaptırıldığı dikkat çekicidir. Sonraki dönemlerde bu tapınak içinde bazı sütunlarda Artemis, Zeus, Polieus, Roma imparatoru Antaninus Plus ve eşi Faustina’ya ait bazı heykelllerin gövdesi olmayan büst şeklindeki başlarına rastlanmıştır. Helenistik dönemde bu tapınakta Zeus ve Artemis’in adı geçer ancak Roma döneminde batı bölümü Artemis’e doğu bölümün ise Antonius Plus(M.S 138-161) ayrılmıştır. M.S 177 yılında bölgede meydana gelen çok güçlü bir deprem sonucunda tapınak yıkılmış ve Roma imparatoru Tiberius zamanında ise orijinaline uygun olarak restore edilmiştir. M.S 400 yılında ise tapınağın Güneydoğu kısmında ise bir şapel eklenmiştir.

Tapınak Roma döneminde restore edilmiş ancak daha sonraki dönemlerde bakımsızlığa terk edilmiş, Osmanlı döneminde ise bazı taşları köy evlerinde yapı malzemesi şeklinde kullanılarak orijinali bozulmuştur.
Özellikle Hristiyanlığın yayıldığı dönemlerde tapınağın güneydoğu kısmına da yeni bir platform üzerinde ibadet için küçük bir kilise yaptırılmıştır. M.S.177’de meydana gelen depremde Sardes antik kentin zarar görmesi aynı zamanda Artemis tapınağı da zarar görmüştür. Bu depremde yapının hasar gördüğü ve M.S II yüzyılda Antonius Plus ve eşi Faustina tarafından yenden onarılarak tapınağın içinde imparatorların özel dini törenlerinin yapıldığı iki bölüm eklenmiştir. Onarımın bitiminde Doğu yönüne imparator Antonius Plus’un heykeli batı yönünde de eşi Faustina’nın dev heykelleri konulmuştur. Faustinaya ait heykelin başı ise günümüzde İngiltere’deki British Museum’da koruma altında bulunmaktadır. Bu heykelin Türkiye’den nasıl kaçırıldığı ise bilinmemektedir.
Tapınağın dinsel ayinler dışında para biriktirme, alacak verecek belgelerinin korunduğu alanlar şeklinde de kullanıldığına dikkat çekmekteyiz. Çünkü bu tapınakta tanrıçanın Mnesimades adında birine arsa karşılığı borç para verdiği belirtilmektedir. Ayrıca senetler ve borçluların adları listelenmiştir.

Artemis tapınağı (M.S. 324-337) Doğu Roma İmparatoru Konstantinius Hırıstiyanlığı kabul ettiği döneme kadar önemini korumuştur. Julianus(361-363) tarafından bazı kısımları yenilenmiş ancak Thedosius II(404-450) tarafından çıkan paganlıktan sonra tapınak kaderine terkedilmiştir.
Amerikalı arkeologlar 1910 yılında bir kazı başlatmış bu kazıda yıkılan tapınak duvarlarından ve çevre araştırmalarında tapınağın planı ortaya çıkarılmıştır. Ancak henüz nedeni bilinmeyen nedenlerle kazı sonlandırılmış hatta demir yaylar üzerinde yürütülen motorlu kaldıraç ise olduğu gibi tapınağın önünde paslanmaya ve çürümeye terk edilmiş bir vaziyetedir.
Ayrıca İzmir’e 50 kilometre uzaklıkta Efes yerleşkesinde de bir başka Artemis tapınağının kalıntılarına rastlanmaktadır. Efes Roma kenti olarak kullanılan bir Yunan kentiydi. Klasik Yunan döneminde antik İyonya’nın oniki kentinden biriydi. Kentin kuruluşu M.Ö. 6000 yılına entegre edilmektedir. Bereket tanrıçası Artemis’e adana tapınağın M.Ö 650-700 yıllarına rastlandığı belirtilmektedir. M.Ö.550 yılında Lidya kralı Coresus’un isteği doğrultusunda yaptırılmıştır. Bu tapınağın 90 metre yükseklik ve 45 metre eninde olduğu ve içinde bronzdan yapılmış heykellerle donatıldığı devasa mermer sütunlarla bezendiği belirtilir. Tapınağın mimarisinde yaklaşık 100 sütun kullanılmıştır. İç avluları ve ayin odaları sadece tapınma amaçlı kullanılmış yapının dışında da tıpkı Sardes harabelerinde olduğu gibi işletmeye uygun küçük dükkanlarla süslenmiştir. M.Ö.356(21.07.356) yılında Herostratus adlı bir kişi tarafından amaçsız bir şekilde yakılmıştır. Bu tapınağın yakılışı Büyük İskender’in doğum tarihine denk düşmektedir. M.S 262 yılında yeniden bir yangın geçirmesine rağmen Hıristiyan dininin savunucuları tarafından restore edilmemiştir. Günümüzde sadece 2 sütün ayakta kalmıştır. Tapınağın kalıntılarının nerede kullanıldığı da henüz tespit edilmemiştir. Ancak tapınakta kullanılan mermer taşların civar bölgelerde bulunan köylüler tarafından bahçe ve evlerinde kullanıldığı belirtilmektedir. Artemis adı yerine tapınağa aynı zamanda Diana adı da verilmiştir. Tamamı mermerden yapılan bu tapınak her ne kadar dünyanın yedi harikalarından biri şeklinde gösterilmişse de sadece iki sütünün ayakta bulunması onun varlığını günümüzde belli etmektedir. Eski Yunan metinlerinde bu tapınağın devasa büyüklüğü anlatılmakta ve kralların da ona ilgiyle yaklaştığını görmekteyiz. Manisa’daki Artemis ile Efes’teki artemis hakkında ilginç ayrıntılar görülür. Efest’e tapınağı bulunan Artemis’in Sümer tanrıçası İnanna(Kybele) ile eşleştirilmiş olduğu şeklinde ifadelere rastlanılır.
Türkiye’nin Anadolu dahil tüm sınırlarında bulunan yüzlerce tarihi eser barındırdığı görülmekte ve dünya insanlarının ilgisini çekmektedir. Bu eski yapılar, tapınaklar, tören alanları, kurban sunakları, üretim odaları restore edilmiş olsa dünya ülkeleri arasında ekonomik anlamda lider konumuna sokulacaktır. Ancak din anlayışı bu eski tapınakların batıl olma fikriyle çalkalandığı ve bu nedenle bu eserlerin onarılmadığını görmekteyiz. İnanıyorum ki ülke siyaseti değiştiği zaman bu harabelerin de orijinaline uygun onarılacağını düşünmekteyim. İslam geleneğinde elbette ibadet yeri olan tapınaklar(camiler) önemlidir. Ancak bu eserlerin de çok önemli konumlarının olduğunu hatırlatmakta yarar görmekteyim.